arrow-left icon arrow-right icon behance icon cart icon chevron-left icon chevron-right icon comment icon cross-circle icon cross icon expand-less-solid icon expand-less icon expand-more-solid icon expand-more icon facebook icon flickr icon google-plus icon googleplus icon instagram icon kickstarter icon link icon mail icon menu icon minus icon myspace icon payment-amazon_payments icon payment-american_express icon ApplePay payment-cirrus icon payment-diners_club icon payment-discover icon payment-google icon payment-interac icon payment-jcb icon payment-maestro icon payment-master icon payment-paypal icon payment-shopifypay payment-stripe icon payment-visa icon pinterest-circle icon pinterest icon play-circle-fill icon play-circle-outline icon plus-circle icon plus icon rss icon search icon tumblr icon twitter icon vimeo icon vine icon youtube icon

Alexis Bittar

Alexis Bittar

Sizin için mutluluğun özü nedir?

Mutluluk abartılı bir kelimedir. Onu bir parça daraltacağım ve yerine “içerik” tanımını kullanacağım… Benim için içerik, bakış açısı ile beklentiler arasında denge kurmakla ilgili. İdeal olarak her zaman ailem, çocuklarım, partnerim, arkadaşlarım etrafında döner ama nihayetinde anı yaşamakla ilgilidir.

İlhamınızı nereden alıyorsunuz?

İlham her zaman birden çok kaynaktan gelir. Sanat ve antika geçmişim sayesinde hep geçmişten besleniyorum. Geçmişe olan bu ilgimi, gelecek tahayyülümle birleştiriyorum.

Satın aldığınız ilk mücevher neydi ve hala sizde mi?

1986’da edindiğim ve New York'un East Village çevresinde gururla taktığım, Viktorya dönemine ait bir Gutta-Percha halkalı kolye… Ne yazık ki kaybettim.

Sahip olduğunuz en duygusal mücevher hangisi?

Alyansım.

San Francisco ve New York’a dair en çok neyi seviyorsunuz?

New York doğuştan evim. Benim gözümde tüm kültürlerin, yemeklerin, kaosun ve yaratıcılığın mükemmel bir karışımı. Şehir, yaşamın tüm demografik özelliklerini mükemmel şekilde harmanlıyor. Kültürlerin ve fikirlerin bir potada eritilmesi, şehirde her an yeni şeyler öğrenmek için de bir fırsat olduğu anlamına geliyor. Bu yüzden ilk beş butiğimi burada açmaya karar verdim. Hepsi kişisel olarak bende yankı uyandıran çeşitli mahallelerde... San Francisco'yu ise her zaman sevmişimdir; birçok bakımdan New York'u andırıyor. Tüm Amerikan şehirleri arasında New York'a en çok benzeyeni. Aynı zamanda çok güçlü bir kültürel karışıma, Asyalı bir nüfusa ve zengin bir tarihe sahip. Geçenlerde San Francisco'daydım ve pandemi sonrasında hak edilmiş bir rahatlamaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden New York dışındaki ilk mağazamı orada açmak benim için çok önemliydi.

Yetiştirilme tarzınız yaratıcılığınızı nasıl şekillendirdi?

Kaotik bir ortamda büyüdüğünüzde yaratıcılığınızı ve hayal gücünüzü kullanarak sorunlardan kaçabilirsiniz, ki ben de bu konuda oldukça ustayım! Annem ve babam doktora eğitimlerini tarih alanında yaptılar. Hem beni hem de kardeşimi sanat ve kültürle tanıştırmak konusunda çok özenliydiler. Bunun yaratıcılığımızda kendini nasıl göstereceğini görmek onlar için önemliydi.

Bir el arabasında çiçek satarak girişimciliğe başladınız. Bu yolculuğun duraklarında nasıl hikayeler var?

10 yaşımdayken ailem, erkek kardeşime ve bana girişimci olmanın gücünü öğretmeye karar verdi. Bu güzel el boyaması çiçek arabasını yarattılar ve çiçek almak için toptancılara gittiler; böylece evimizin dışında çiçek satarak kar edebilirdik! Yakınlarda hafta sonları çok popüler olan köklü bir restoran vardı; o yüzden ilk gün kardeşimle oraya yerleştik. Çok heyecanlandım ve satış için büyük önlükler giydim… Kardeşim bu işe sadece 30 dakika dayanabildi, ancak ben sonraki birkaç yıl boyunca her hafta sonu çiçek sattım. Limonata standının yükseltilmiş versiyonuydu ve kesinlikle daha kazançlıydı. Daha sonra beni 13 yaşında East Village'daki St Marks'ta antika mücevher satmaya iten şey de bu oldu.

Markanız 1992'den beri var, işinizin arkasındaki yaratıcı süreci nasıl tanımlarsınız?

Tasarımın ruhuna hep sadık kaldığımı söyleyebilirim. Olgunlaştıkça yaratıcılık, ustalık ve giyilebilirlik arasındaki dengeyi mükemmelleştirdiğimi hissediyorum. Çok daha gençken bunu yapacak kadar yetenekli değildim. Süreci genellikle editoryal bir bakış açısıyla tasarlardım, bu nedenle giyilebilirlik ikinci planda kalırdı. Giyilebilirlik artık koleksiyonlarımın her parçasına dahil ediliyor. En büyük değişiklik, tasarım ruhumu benim için yeni bir kategori olan el çantalarına çevirmek oldu… Ama çantaların donanımı ve işçiliği, tasarladığım takılara çok benzediği için süreç sorunsuz oldu. Yaratıcı olmakta hiçbir zaman zorlanmadım. Genellikle baskı altında çok iyi çalışırım ve son teslim tarihi yaklaştıkça daha da başarılı olurum; bu kulağa yaratıcı gelmeyebilir... Bir tasarım teslim tarihi olduğunu bildiğimde, zihnimin fikirlerle dolup taşmasına, adeta patlamasına izin verebilir, ardından düzenleme aşamasına geçebilirim. Tasarıma “limit yok” yaklaşımıyla başlamak heyecanımı besliyor; zaten heyecanlanmazsam da sonuç aynı olmuyor.

Röportaj SEVAL AKBULAK

Curated No.21'i satın almak için tıklayın.

Read more

Ara Vartanian

Ara Vartanian

Matthew Harris

Matthew Harris

Your Cart

Your cart is currently empty. Click here to continue shopping.